13 Ağustos 2009 Perşembe

"MODERN MESİH" ALEME KARŞI





Fotoğraf: GÜVEN POLAT

Radikal İslamcı. TKP’yle Nato karşıtı, Saadet Partisi’yle İsrail karşıtı, Küresel BAK’la nükleer karşıtı protestolara katıldı. 98’de düzenlediği türban eyleminde tutuklandı. Bu toz, duman arasında bir dönem yerel gazetelerde medya eleştirisi ve Taraf Gazetesi’nde spor yazıları yazdı. İnsan, tam zamanlı aktivist, çokyönlü muhalif Ahmet Vehbi Şafak’ın protestocu ruhunun nereden geldiğini ve nelere pankart kaldırdığını merak etmeden yapamıyor.
Yaklaşık beş saniyeyle Kadıköy vapurunu kaçırdığımız için bindiğimiz Üsküdar motorundan iniyoruz. Ahmet Vehbi Şafak: “Bu motorları kaldırmaları, vapur seferlerini arttırmaları lazım. Belediye motorcularla anlaşıyor büyük ihtimalle” diyor hemen. Röportaj yapma vesilemiz kendisinin tam zamanlı bir eylem adamı olması olunca bu girizgah hiç şaşırtıcı gelmiyor. Sonra birden, “Bugün Pakistan eylemi vardı ama sıcakta gitmeye üşendim” deyince soruyoruz: “ Nasıl takip ediyorsun “günlük protesto programı”nı? “İnternetten” diyor, “solcu gruplar için, “indymedia”, İslamcı gruplar için ….’ye bakıyorum.”
Konuşmak için Kadıköy’e gidiyoruz, bir kafeye oturuyoruz: “Burası gürültülü be!”
E, kalkalım o zaman. Hesap geliyor. Şafak bu sefer gelen 10 liralık hesabı çok buluyor: “Ya biz ne içtik de bu kadar para alıyorlar? Yazacağım bunu bir yere. Lanet olsun yerli işletmelere. Benim gibi adamı ne hale getirdiler! Starbucks’a gidelim bari.” Sohbetimiz, Şafak’ın hayatında ilk kez uğradığı Sturbucks’ta sürüyor.
Ertesi gün, birkaç fotoğraf almak için tekrar görüşüyoruz. Alışmış olacak, “Yine Starbucks’a gelin diyor Şafak, “balkondayım.” Bir arkadaşıyla oturan Şafak’la biraz daha sohbet ettikten sonra yanından ayrılıyoruz. O sırada yanında oturan arkadaşı Kemal bağırıyor: “Vehbi’yi sadece eylemci olarak yazmayın ha! Daha fazlası var onda; karikatür bu adam!”

“Liseyi bitirene kadar düzenli bir protesto hayatım yoktu”
Ahmet Vehbi Şafak 1977 Üsküdar doğumlu. Anne İngilizce öğretmeni, “ülkücü”; baba çocuk doktoru, Refah Partisi ekolünden “radikal İslamcı”. O nedenle küçük yaşlardan beri güçlü siyasi ilişkiler içinde. İlkokulu Adapazarı’nda okuyan Şafak, ortaokulu “çok disiplinliydi, o yüzden dışarıyla siyasi bağlantı kuramadım” dediği İstanbul Erkek Lisesi’nde, liseyi “ne güzel, rahatlıkla dışarı çıkabiliyorduk geceleri” dediği İstanbul Atatürk Fen Lisesi’nde tamamlar. Böylece ileride onu ülke çapında bir aktivist yapacak olan “eylemlere katılma macerası” da başlar: Beyazıt’taki Cuma eylemleri, Baba Bush karşıtı ve Cezayir olaylarıyla ilgili eylemler...
“Liseyi bitirene kadar düzenli bir protesto hayatım yoktu. Lise 1’deyken Bosna Savaşı’nı protesto etmek için toplandık, cami çıkışında bildiri dağıtırken gözaltına aldılar. Yasalar daha sıkıydı o zamanlar. Şimdi isteyen istediğini dağıtıyor.”
Lisenin akabinde mülakatla kazanılan Anadolu Üniversitesi İletişim Fakültesi gelir: “Çok gevşek bir ortamı vardı okulun. Girer girmez aktif protestoculuğa başladım. Fakültede ÖDP’den ve daha radikal sol gruplardan arkadaşlarım vardı. Bizim okulda tüm farklı gruplar birbirleriyle iyi geçinirdi. ” Kendisinin alameti farikası, kendi ideolojisini bir kenara koyup, “herkes”le eyleme katılmasıydı zaten. Soruyoruz:
“İşçi Partisi’yle(İP) eyleme katılıyorsun, sonra Taraf gazetesi için eylem yapıyorsun. Küresel BAK’la nükleere karşı eyleme katıldığın gün, Saadet Partisi’yle Gazze eylemine katılıyorsun. Karışık değil mi biraz?”
A.V: “Ben adaletten, ezilenden yanayım. Bir bakıyorsun İP dört dörtlük bir hareket yapıyor, orada onlara katılmam gerekiyor. İP şimdi azınlıklar konusunda devletin safına geçti; onaylamıyorum ama Amerika karşıtı bir eylem yapsalar ona da katılırım.”
“Olay çıkarsa sıvışırım hemen”
Ahmet Vehbi Şafak’ın katıldığı eylemlerden birinde, “ön planda olduğu için” tutuklanmışlığı da var: “98 Haziran’ıydı. Kemal Alemdaroğlu türbanlıları okuldan içeri sokmuyordu. Eyleme katılanları okuldan attırıyordu. Biz de okuldan atılmalara karşı eylem yaptık. 13 kişi gözaltına alındı. Ben, kardeşim ve bir arkadaş tutuklandık. 40 gün içeride yattık.”
“Eylemin biri gitsin, diğeri gelsin” tadında bir yaşam formu, gözaltılar, tutuklanma ve illa ki hır gür… İşin içine bir de 32 yaşına gelen Şafak’ın işsiz olması girince ailenin tepkisini merak ediyoruz: “Ailem akademik kariyere önem verdiği için yüksek lisans yaptım, şimdi doktora var. O yüzden çok baskı yapmıyorlar. Kardeşim de üniversitede sola kaydı. İşçi Kardeşliği Partisi’yle takılıyor. Ona da bir şey demiyorlar.”
İnsanın özgeçmişinde bunca eylem olunca, protestolar esnasında kendini korumayı da öğreniyor doğal olarak: “Belli bir örgüte bağlı olmayan grupların yaptığı eylemler olay çıkmasına daha meyilli” diyor Şafak, “baktım cam, çerçeve iniyor. Durmam, sıvışırım hemen.”
Şafak’ın eylemciler aleminde en çok kendinden söz ettirdiği olay da Bush’un suratına ayakkabı fırlatan gazeteciyi desteklemek için düzenlediği protesto. Şafak bunun için facebook’ta grup kurar, eylem tarihi belirlenir. Sonuç, fiyasko: “Eylem sabahı baktığımda 410 kişi vardı” dediği gruptan, protestoya, kendisi dahil beş kişi katılır. Dokuz muhabir, dört kameraman da haber yapmak için gelince ajanslar, “beş kişinin katıldığı eyleme bir sürü gazeteci gitmiş” diye haber yapar. Şafak bu fiyaskonun da etkisiyle protesto ediyor facebook’u: “Canı sıkılan facebook’ta bir şeye üye oluyor. Münevver Karabulut cinayeti için üç eylem düzenledik. Birincisinde 33 kişi vardı, 7 kişi geldi. İkincisinde 120 kişi vardı 10 kişi geldi. Üçüncüsünde 65 kişi vardı 7 kişi geldi. Facebook’ta grup kurmak kolpacılık yani.”

“Liseli gençleri düzeltemeyiz herhalde”
Pankart sallamak için meydandan meydana koşan “eylem adamı” Ahmet Vehbi Şafak’ın içten içe isyan edip, henüz protesto etmediği/edemediği durumlar var mıydı acaba? “Var tabi” diyor, başlıyor sıralamaya:
“Mardin’de yaşanan olayı protesto etmek istiyorum. Farklı gruplar organize olup onunla ilgili bir eylem hazırlasalar, seve seve katılırım.Toprak ağalığını protesto ederim. DTP’liler, AKP’liler, CHP’liler hayatlarında toprak ağalığını karşı ne yapmışlar? Aksine hepsi aşiretten besleniyor. Ahmet Türk toprak ağası bir aşiretin çocuğu. Bir de AKP’nin siyasi ve ekonomik politikalarına karşı eylem yaparım. İzmir’de efsane savcıyı AKP, CHP el ele görevden aldı. MHP o eylemi yapsaydı AKP’ye ve CHP’ye güzel bir gol olurdu.”
Şafak’ın İstanbul’la ilgili şikayetleri de var: “Hizmete sunulmayan metrobüsler; dolmuşlar ve halk otobüsleri kaldırılsın. Taksiler devlete bağlansın; taksi şoförü devlete bağlı memur olsun. Belediyeler çay bahçelerini özelleştirmesin. Liseli gençler vapurda kahkahalarla gülüyor. Ama onları düzeltemeyiz herhalde. Sıcaklardan da hoşlanmıyorum. Bir de nüfus çok fazla ondan da rahatsız oluyorum.
Ahmet Vehbi tuvalete gidiyor. Döndüğünde ekliyor: “Ha bir de bedava umumi tuvaletlerin arttırılması lazım.”
Ahmet Vehbi Şafak için, “çokyönlü muhalif” demiştik. İşte Şafak’ın hayatında yer tutanlar:


Din…
"Lost'a inanıyorsunuz da Allah'ın gazabına niye inanmıyorsunuz?"
Ahmet Vehbi’nin babası Refah Partili olduğundan, din onun hayatında başrolde. Farklı ideolojilerden muhtelif gruplarla eylemlere katılan Şafak’ın ideolojik olarak durduğu yer, radikal İslamcılık. Başında Numan Kurtulmuş’un olduğu Saadet Partisi’ne sempati duyuyor. Türkiye’ye şeriat gelsin istiyor.
“Özgürlük ve adalet için eylemlere katılan birinin şeriat istemesi ilginç değil mi?”
A.V: “Yani şöyle, Mardin’de 45 kişiyi öldüren herifler Mardin’in göbeğinde asılmalı. Şeriat kanunu gelmeli.”
“Kişisel özgürlükler n’olacak?”
A.V: “Yani şeriat gelse, kadınlara türban zorunlu olsa, ben o kadınların başlarını açma hakkı için eylem yapmam. İslam’a karşı çıkmış olurum o zaman. Bak şurada İslam’a aykırı hiçbir şey yok. Belki kıyafetler biraz… Neyse, özgürlükçü olmadığım da çıktı böylece ortaya. Muhalefet de bari bana. Ya da istediğini söyle, diple!”
Bir arkadaşının anlattığına göre Şafak’ın dinle ilgili patlattığı son bomba, Taksim'de bir kahve masasında Muhsin Yazıcıoğlu'ndan çıkıp Lost'a giden muhabbetten: "Lost'a inanıyorsunuz da Allah'ın gazabına niye inanmıyorsunuz?"


Polis…
Statta müttefik, eylemde muhalif
Neredeyse bütün protestolara katılan bir eylemci olarak Şafak, polisle çok sık karşılaşıyor, eylemler sırasında polisle karşı saflarda yer alıyor. Çok değil, “bazen” polis dayağı yediğini söylüyor ama konuyu çabuk geçiştiriyor: “Arada tazyikli su yedik falan…”
Şafak’ın “polisle ilişkiler”ini nevi şahsına münhasır kılan nokta ise, topluma zarar verenlere karşı polisin yanında saf tutması. “Bazı tipleri polise şikayet etmişliğim de var. Baktım sokakta olay var. Adamın elinde bira şişesi, yere atıyor. Arıyorum polisi” diyor ve ekliyor: “Polis asıl adi suçlarla ilgilensin zaten, ideolojileriyle ilgili eylem yapan, bilinçli insanlarla değil.”

Futbol…
“Futbol sevenlerin hepsi topluma zararlı”
Röportaj boyunca Şafak’ın telefonu hiç susmuyor; arayandan, Karşıyaka-Boluspor maçının gidişatını öğreniyor. Kadıköy’e gitmek için bindiğimiz takside de maç dinlemişti zaten. Tüm izler, Şafak’ın futbolla yakından alâkalı olduğu malûmatına götürüyor bizi.
“Hangi takımı tutuyorsunuz?”
A.V: “Fenarbahçe, Sakaryaspor bir de Sivasspor.”
“Niye üç takım?”
A.V: “E, her hafta bir kere seviniyorum garanti.”
Beşiktaş ve Galatasaray dışında hiçbir takıma antipatisi yokmuş Şafak’ın. Ama biz onunla ilgili araştırma yaparken, üzerinde Beşiktaş formasıyla çekilmiş bir fotoğrafını görmüştük. Bunu söylediğimizde, “adaletli taraftar nasıl olunur”u öğreneceğimiz cevabı alıyoruz: “Evet ama Beşiktaş Efes’ten iyi oynuyor. Hem Efes şirket takımı olduğu için nefret ediyorum onlardan.Yıllarca şampiyon oldular basket liginde. Ben ezilenin yanındayım. Fenerliyim ama Fenerbahçe de üç sene üst üste şampiyon olsun istemem.”
Şafak, Van Hooijdonk’un Türkiye’ye geldiği gün, onu karşılamak için, Kadıköy Meydanı’ndan tanıdık, tanımadık milleti toplayıp otobüse bindirmiş. Bir de Fener yeniliyor mesela, insan toplayıp gidiyormuş yine. Olay çıkaran, küfür eden, şişe fırlatan “tip”leri polise şikayet ediyormuş.
“Futbolla ilgilenmek aslında boş iş” diyor Şafak ve oturduğu yerde futbolseverleri protesto ediyor: “Futbol sevenler genelde cahil, cühela tipler. Hepsi topluma zararlı. Ama işte futbol sevgisi bizde bağımlılık olduğu için vazgeçemiyoruz.”


İnternet…
“Aydın Doğan …yesin, en büyük sensin!”
Ahmet Vehbi Şafak hayranları internette toplaşmış, siberalemde Şafak rüzgarı estiriyorlar. Facebook’ta Şafak adına açılmış “Ahmet Vehbi Şafak Sevenler Derneği” var. Sayfa açıldığında Şafak’ın eskiden kalma komik bir fotoğrafı çıkıyor karşınıza ama biraz gezindiğinizde onun ünlü bir yıldız olduğu hissiyatına kapılıyorsunuz. Zira hayranları onun kırda, bayırda çekilmiş artistik fotoğraflarını da koymuşlar siteye. Fotoğraf altlarına yazılan yorumlar da hep, “büyük patron”la başlıyor. Derneğin sloganı, “Aydın Doğan … yesin, en büyük sensin”. Grup kapalı, yani sadece davetiye gönderilenler üye olabiliyor. Buna rağmen üye sayısı, bazı ünlüleri bile sollamış; tam 165! Üstelik kendisi bu siteye üye değil. Neden diye sorduğumuzda, “Eylemlerle ilgili olsaydı üye olurdum ama kişisel site açmışlar, utanırım” diyor. Birinci dereceden akrabalarına da yasaklamış üye olmayı.
Ekşisözlük’te de Şafak’la ilgili tam üç sayfa yorum yapılmış. Bazıları oldukça ilginç:
-chavez, ahmedinejad ve doğu perinçek'i türkiye'de bir mitingde biraraya getirmenin planını yapan adam. o üçünü toplasın, söz ben de nasrallah'ı ayarlıycam. (cnbce)
-israil'e karşı filistin halkının siper arkadaşı, amerika’ya karşı ırak halkının yoldaşı, cem garipoğlu’na karşı münevver karabulut'un sıra neferi olarak meydanları eylemlerle donatan adam. (kent yorgunu)
-annesinin arabasıyla istanbul'un değişik semtlerinden eski dergiler topladığı rivayet edilir; eskiler alır iyilikler verir; kötülükler görür yine de iyilikler verir. (ama arkadaslar iyidir)
-gün içinde söylediği sözleri bir kenara yazsam bacon'dan daha çok özlü söze sahip olurdu. (nihavent uvertur)
duygu erturk

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder