31 Ağustos 2010 Salı

Dice Kayek marka saatlerin hepsi “çakma”



Dice Kayek, doğumu Paris dolaylarına rastlayan, uluslararası şöhrete kavuşmuş bir Türk markası. Markanın perde arkasında iki kız kardeş, Ayşe ve Ece Ege var. Ece Ege, dünyanın en önemli moda okullarından ESMOD’da moda eğitimi aldıktan sonra Paris’te kalıp Dice Kayek markasını yaratmış. Kardeşi Ayşe Ege de işe dâhil olunca ortaya tüm dünyada kabul gören marka çıkmış.

Dice Kayek’in “Kontrastlar Şehri İstanbul” (İstanbul Contrast) isimli 21 elbiseden oluşan sergisi 25 Ağustos-19 Eylül tarihleri arasında İstanbul Modern’de sergilenecek. Hem sergi hem moda konuşmak için 27 Eylül’de eğitime başlayacak olan Esmod moda okulunda Ece Ege’yle buluştuk. Ege, Esmod’un Sanat Direktörlüğü’nü yapacak aynı zamanda. Şahane tasarımlarını hazırladıkları showroom da hâlihazırda Paris’te olduğundan, “İstanbullu modacı değiliz biz” diyerek söze başlıyor Ege. “Parisli modacı olmak nasıl bir şey?” diye soruyoruz. Şöyle yanıtlıyor: “Orada kendine yer edinebilmek çok zor. Mesela Paris Moda Haftası’nda 200 tane resmi defile var. Markaların kendini tanıtabileceği, gösterebileceği yer neredeyse yok.”


*Nedir moda dünyasındaki bu tasarımcı bolluğu?

Bilemiyorum artık vallahi. Herkes modacı oldu. Ben de çok garipsiyorum. Yurt dışında da böyle. Alexander McQueen öldükten sonra yakın arkadaşı Philipp Tracy, “Bugün her köpeğin ve sahibinin designer (tasarımcı) olduğu bir dünyada Alexander Mc Quenn şöyleydi böyleydi” diye bir şey söylemiş. Olur mu ya? Bunun eğitimi var. Daha da önemlisi kabiliyeti var. Senin doğuştan genlerinde varsa yaratıcılık, yapabilirsin bu işleri. Otur, otur, otur canın sıkılsın. “Kendi işimi yapmak istiyorum” de. Butik aç. Ciddi görmüyor ya insanlar bu işi, modacı oluyor.

*Türkiye’de birilerinin akrabası olan “tasarımcıyım” diye ortaya çıkıyor. Takip ediyor musunuz bu isimleri?

Ediyorum tabii. Onlara yapacak bir şey yok. “Sen bir şey yapamazsın” denemeyeceğine göre. Serbest bir pazar sonuçta. Sen çevrendekileri ikna edip bunu satıyorsan açıkçası engellenemez.

*Bu gibi nedenlerle Türkiye’ye küslük durumunuz var mı?

Hayır canım. Türkiye’yi benim kadar iyi tanıtan insan az vardır. Özellikle AB’ye kabul sürecinde, Türk olmanın ne kadar güzel bir şey olduğunu yabancı basınla yaptığım her röportajda söyledim.

* Türkiye’de Dice Kayek markası çok popüler değil. Dice Kayek saatlerini görüp “saat de mi tasarlıyorlar” diye sorduğumuzda, “markayı bilen ilk kişi sizsiniz. Bu kadar önemli tasarımcıları kimse tanımıyor” dediler…

O tanınmamamızla ilgili değil maalesef. Her gelen “siz saat mi yapıyorsunuz” diyor. Ne saati? Haberimiz bile yok. İnternette satılıyormuş, stantları varmış.

*Nasıl yani? Siz tasarlamadınız mı o saatleri?

Hayır, alakamız yok. Başkasının emeğinden haksız kazanç sağlamak bu.

* Nasıl oluyor peki?

Kategori kategori marka tescil ettiriyorsun. Biz de tescil ettiriyoruz tabii, aksesuar, kıyafet falan. Orada bir tek Türkiye’nin imza atmadığı bir kategori var. Gözümüzden kaçmış zamanında; saat. Saat için ayrıca tescil ettirmen lazımmış. Aa bir baktık, saat çıkmış. Yapan kişiler bu işi tescil etmişler kendi adlarına.

*Kim yapmış bunu?

Boşver! Ne kadar ayıp bir şey ama. Kötü durumdayız. Saat yapmıyoruz ve yapmayacağız da. Bunu yapan başka birileri. Bu bilinsin yeter.

*Bir içecek firmasının şahane şişe tasarımı da Dice Kayek imzalı. Onu siz yaptınız değil mi?

Evet, o bizim. Çok seviyorum arada endüstriyel tasarım yapmayı.


“İş entari çizmek değil; onu herkes yapar.”

*Türkiye’de neden mağaza açmıyorsunuz?

Açmayı düşünmüyorum. Önce Paris’te olması lazım. Paris’te sadece showroom’umuz var. Tasarımlarımız bazı butik ve mağazalarda satılıyor.

*Türkiye’deki butiklerde satışınız yok ama değil mi?

Yok. Onun nedeni de, Machka markasının tasarımlarını yaptığımız için anlaşma gereği başka yerde ürünlerimiz satılamıyor.

*Paris’te mağaza açmamanızın nedeni ne?

Çünkü o başka bir iş. Tasarım yapıyorsun, üretiyorsun, satıyorsun, ondan sonra finansmanını yapıyorsun falan. O konuda başka insanlarla anlaşıp çalışmak lazım.

*Siz bu kadar detaylı düşünüyorsunuz ama İstanbul’da her gün yeni bir butik açılıyor…

On sene sonra bunun sürekliliği ve cirosu olacaksa herkes yapsın ama bir problem var o durumda. Sırf butik açmak trend diye 2,5 yıl bu işi yapıp sonra bırakmak da iş değil. Moda ciddi bir iş. Ticaret, imalat, büyük yatırımlar var bu işte. Entari çizmek değil ki iş. Onu herkes yapar.

*Sizin İstanbul’da müdavimi olduğunuz bir butik yok mu peki?

Yok öyle bir şey. Vintage butikler açılmış, bakıyorum. Öyle bir kültür yok ki bu ülkede.

*Ben de Kadıköy’de bir bijuteriden aldığım güneş gözlüğünün aynısını, ünlü bir vintage mağazasında 50’lerin gözlüğü etiketiyle görmüştüm…

Evet, onu söylüyorum ben de. Satanın yanında alıcının da bu konuda bir kültürü olması gerekir. Yeni jenerasyona bunun öğretilmesi gerekir.


“Etekle bluzu doğru kombinleyen herkes tasarımcı olmaz”


*Bir ürünün gerçekten vintage olduğunu anlamanın yolu var mı peki?

Vallahi anlamayacaksınız. Ne istiyorsanız alıp, mutlu olacaksın. Sanat eseri almıyorsun sonuçta. Yani buradaki esas sorun şu; etekle bluzu doğru kombinleyen herkesin tasarımcı olamayacağının anlaşılması lazım. Moda dünyası sadece tasarımcıdan ibaret değil. Başka kollardan girebilirsin bu işe.

*Sizin de sanat direktörlüğünü yapacağınız ESMOD, moda endüstrisinin farklı kollarına eleman yetişmesi için iyi bir fırsat değil mi?

Kesinlikle öyle. Eğitimini aldıktan sonra kendin için doğru alana yönelebilmek lazım.


Birbiriyle bağdaşmayan ama ahenk içinde yaşayan insanlar

Dice Kayek’in İstanbul Moda Akademisi (IMA) VE İstanbul 2010 Avrupa Kültür Başkenti Ajansı tarafından organize edilen “İstanbul Contrast” (Kontrastlar Şehri İstanbul) 25 Ağustos- 19 Eylül tarihlerinde İstanbul Modern Sanat Müzesi’nde görücüye çıkacak…

*Hüseyin Çağlayan Retrospektifi’nden sonra İstanbul Modern’de Kontrast İstanbul isimli bir sergi açacaksınız. Biraz bahseder misiniz bu sergiden?

Kontrast İstanbul sergisi, ilk önce Paris Fashion Week için Ritz Otel’de yapıldı. Çok başka bir atmosferdi. Sonra Fransa’da Türk Sezonu çerçevesinde kapanış aktivitelerinden biri olarak Paris Les Arts Decoratifs Müzesi’ndeydi. Şimdi İstanbul Kültür Başkenti çerçevesinde İstanbul Fashion Week’in açılışında sergilenecek. Her seferinde de stenografi değişiyor.

*İstanbul’un kontrastları nedir peki?

İnsanların duruşu, politik bakışları… Başka şeylere inanan insanlar olarak bir arada mutlu yaşayabilmeleri. Kim ne derse desin, halk arasında, birebir ilişkilerimizde bir problem yok çünkü.

*Son dönemde ayyuka çıkan toplumsal çatışmanın nedeni ne sizce?

Tamamen politik ve ekonomik tabii ki. Dünyada herkes para peşinde. Benim en sevdiğim arkadaşım başka bir ırktan geliyor olabilir. Çatışmalar var şimdi ama bireysel problemler yok. Onu anlatıyoruz biz de sergiyle. Kocaman bir cami, yanında kilise var. Başı kapalı bir kızın koluna atletli, dar jean’li bir kız girmiş. Birbiriyle bağdaşmayan ama ahenk içinde yaşayan insanlar çok güzel bir görüntü oluşturuyor bence.

*Nasıl tasvir ettiniz peki bu zıtlıkları?

Elbiselerle. İstanbul’un çeşitli yönlerini temsil eden 21 tane elbise var. Birine bakıp Dolmabahçe, birine bakıp lokum diyorsunuz.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder