30 Mart 2010 Salı

RÖPORTAJ: Nilüfer Kas “Röportaj verme sanatı”nı öğretiyor


Fotoğraf: Münhan Çınar

Pop-art üstadı Andy Warhol “Gelecekte herkes 15 dakikalığına meşhur olacak” kehanetinde bulunurken tam olarak bugünü kastetmiş olsa gerek. Malûm, bugün kafamızı ne yöne çevirsek bir mecra; hangi mecraya gözümüz, kulağımız takılsa başka bir ses, başka bir görüntü… Haber bültenlerinde muhabirin arkasından eşine, dostuna el sallayanlardan, internet sitelerine kendi videolarını yükleyenlere kadar hemen herkesin kısa süre de olsa şöhrete kavuştuğu bir dönemden bahsediyoruz ne de olsa. Bu durumda, hayatlarımızda kocaman bir alanı işgal eden medyaya fazla önem atfetmemek de mümkün gözükmüyor. Birileri farkında olsa da olmasa da bu kadar çok izleyen varken neyi, nasıl söylediğiniz, her şeyden önce kendi isminize halel getirmemek için büyük önem taşıyor. Yıllarını gazeteciliğe adamış biri olan Nilüfer Kas uzun süre türlü insanla röportaj yapıp, muhtelif yanıtlarla karşılaşması vesilesiyle bu durumun farkında olduğundan, ekran karşısında ya da yazılı basında konuşacak kişilere, “neyi nasıl söylemesi, neyi niçin saklaması gerektiğini” öğretiyor.
Kas’a şimdilik yalnızca büyük şirketlerin yöneticileri geliyor ama her ânını kamera karşısında “önemli” demeçler vermekle geçiren şöhretli isimlerin de en azından kendilerine maruz kalanların fiziksel ve ruhsal gelişimini düşünerek kendisine başvuracağı günler yakın görünüyor. Kim bilir; belki yarın, belki yarından da yakın…


*Üst düzey yönetici olmak başlı başına iletişim becerisi gerektiren bir şey. Neden gerek duyuyorlar bu eğitimi almaya? Korkuyorlar mı gazetecilerden?

Gazetecilerden korkmuyorlar. Sadece yaptıkları işlerin mesajlarını karşı tarafa doğru şekilde aktarmak istiyorlar. İletişim becerisi, gazeteciyi ağırlamanızda önemli ama röportaj çok ayrı bir tecrübe gerektiriyor. Röportajı yapıyor, ertesi gün çıkan haber onu mutlu etmiyor. “Ben bunu demedim, yanlış aktarıldı.” Aslında sorun gazetecide değil. Kendisi yanlış aktardığı için sonuçtan memnun olmuyor. Fakat günah keçisi her zaman gazeteciler.

*Talep çok mu?

Aslında herkes istiyor ama birçok kişi bunu tecrübeleriyle yapmak istiyor. Ben bu işin altından kalkarım diyerek. Ben konuşmayı biliyorsam bunu da yaparım diyorlar. Aslında hitabet başka, gazetecilerle konuşmak başka bir şey.

*Sizden ders alan yöneticiler bunu çevrelerinden saklıyorlarmış. Bu eğitimi almaktan utanıyorlar mı?

Hayır ama sonuçta onların gizlilik taleplerine saygı duyuyoruz. Nedenini de söylemiyorlar ama uygun görmüyorlar. İnternet sitemizde şirket isimlerini yayınlamamıza bile kesinlikle karşı çıkıyorlar.

*Bu kadar çok iş yaparken reklamınızı yapamıyorsunuz yani. İşlerinizi etkilemiyor mu bu durum?

Gazeteciler de öyle değil midir? Yıllarca alıştığım için bana garip gelmiyor herhalde. İşin mutfağında bir şeyler yaparsınız ama starlar hep başkadır.

*Ama gazeteci yaptığı işin altına imzasını atar…

Evet imzanız yayınlanır. Burada sizi tatmin eden… Birbirlerine söylediklerini biliyorum. Bizden haberdar ediyorlar birbirlerini.

*Neden yıllarca başarıyla sürdürdüğünüz gazeteciliği bırakıp medya koçluğuna başladınız peki?

Bir arkadaşım böyle bir ihtiyaç olduğunu söylemişti, özellikle şirket yöneticileri için. Neden yapmıyorsun dedi. Düşündüm ama çok kolay değil bildiklerini aktarmak. Bir şeyleri biliyorsunuz, tecrübeniz var ama ne kadarı karşı tarafın işine yarar? Nasıl aktarırsın? Bu işin asıl önemli kısmı aktarmadan çok uygulaması. Bu işin nasıl yapıldığını gerçek simülasyonlarla gösteriyoruz. Kameramanımız bize sabahtan akşama kadar eşlik ediyor. Eğitime başlamadan önce 15, 20 dakikalık bir canlı yayın simülasyonu yapıyoruz. Bu da süreci belirleyen uygulama oluyor. İyi bir röportajda karşı tarafın eksiklerini ortaya çıkarabilirseniz, bildiklerinizi ihtiyacı olduğu şekilde aktarabilirsiniz.

*Eğitim verirken sizi çok şaşırtan ya da güldüren durumlar oldu mu?

Birine şöyle sordum. Hem bir şirketin CEO’suydu hem de sanayi odasının başkanlığını yapıyordu. “Çalıştığınız yerin halka zararı olduğu düşünülürse, tercih yapmak zorunda kalsanız sanayi odası başkanlığını mı şirketin CEO’luğunu mu tercih edersiniz?” Tabii ki şirketimden yana kullanırım dedi sonra elini yüzüne kapattı, eyvah dedi. Dedim ki, şu cevabı bir gazeteciye verseniz anında sanayi odasından atılırdınız. Çok büyük bir gaf yaptım. Dilime hâkim olmam gerekiyor dedi. Kadınlarda da giyimle ilgili sıkıntılar var. Mesela anvelop etek giymiş biri. Tüm röportaj boyunca etek açılmasın diye eli hep eteğin kapağındaydı. İzlediğinde kendisi de çok rahatsız oldu.

*Size gelenlerin ortak sıkıntısı ne?

Yılların tecrübesiyle her şeye hâkim olduklarını düşünüyorlar. Ego çok yüksek. Öyle de olması lazım tabii. Bazen şunu da yapıyorlar, tüm bilgilerini karşı tarafa aktarmaya çalışıyorlar. 10 cümlede anlatabileceği konuyu uzatıyor. Sonuçta gazeteci işin içinden çıkamıyor. Oysa net olmak çok önemli. Bir de işin şehvetine kapılıp çok konuşup sonradan pişman olanlar var. Dost sohbeti zannedip, vermemesi gereken bilgileri veriyorlar.


“Demet Akalın korkunç”

*İş adamları en azından ayda yılda bir medyaya çıkıyor. Bir de her an tüm medyaları işgal etmeye çalışan ünlüler var. Bizim ruh sağlığımız açısından, asıl onların alması gerekmez mi bu eğitimi?

Onların böyle bir isteği olduğundan emin değilim. Doğru algılanmak gibi yani. Çünkü şöyle düşünüyor: Konuşurum, popüler olurum. Ne kadar çok hata yaparsan o kadar çok konuşulursun. Birçoğu da bunu özellikle yapıyor. Tartışılmak istiyor.

*Kamera karşısında çok dikkatsiz konuştuğunu düşündüğünüz ünlüler var mı?

Demet Akalın mesela korkunç. Hülya Avşar bilinçli, tartışma yaratmak için konuşuyor. Tuba Ekinci de öyle. Ben siyasilerin eğitim alması gerektiğini düşünüyorum daha çok. Özellikle parti sözcüsü konumundakilerin.

*Parti sözcülerinde böyle bir eksiklik olduğunu mu düşünüyorsunuz?

Evet.

*Periyodik olarak gaflarıyla gündem yaratan başbakanla ilgili ne düşünüyorsunuz?

İrticalen konuşmuyorsa çok başarılı ama irticalen konuşuyorsa yani metne bağlı değilse çok başarısız. Ama bu bizim için çok güzel. Çünkü haber çıkıyor. O bu kadar gaf yapmasa gazetecilere nereden haber çıkacak?

*Sizden eğitim alsa, kendisinde tamamlamak isteyeceğiniz en önemli eksikler neler olur?

Karşı tarafı kontrol etmeye çalışmak. Başbakanın en büyük handikapı bu. Her zaman karşı tarafı kontrol etmeye çalışıyor. Kendini kontrol etse şu âna kadar o çok tartışılan konuşmaların hiçbiri yapılmayacaktı. Birsürü gafı var. Neredeyse metinsiz yaptığı her konuşmada bir gaf yapmış.

*Ama bu durum halkın gözünde “içimizden biri” imajı yaratıyor, insanların hoşuna gidiyor galiba.

Kesinlikle. Doğal olduğunu düşünüyorlar çünkü. Nedense doğallık, hata yapmak halkın hoşuna gidiyor. Hatırlıyor musunuz? Bakan Faruk Nafiz Özak, başbakanın yerine konuşma yaptı, medya önüne hazırlıksız çıktı. Yaklaşık altı dakikada 12 bardak su içmişti. Hazırlıksız çıkmakla ilgili en iyi örnekti. İnanılmazdı. Demek ki medyanın karşısına çıkarken hazırlıklı olacaksın yoksa internet sitelerinde en çok izlenen videolardan birisi olursun.


Nilüfer Kas’a göre:

Yılmaz Erdoğan: Röportajı tersine çevirme ustasıdır. Bir bakarsınız, o soruyor, siz yanıtlıyorsunuz!

İlhan Kesici: Bir gazeteciyle neden konuştuğunu, hangi mesajları vereceğini her zaman bilir. Her zaman gazeteciyi etkileyen, ağzından çıkan her sözü mutlaka yazmalıyım dedirten, vicdanına dokunan bir yanı, çok tatlı, anlaşılır bir dili vardır. Üç günlük muhabir de olsa köşe yazarına gösterdiği saygıyı gösterir.

Cem Boyner: Röportajcı ne sorarsa sorsun, önce kendi söylemek istediğini anlatır. Uzun yanıtlar verir ama sonunda satır aralarına gizli çarpıcı cümleler koyar. Şahane bir röportajla yanından ayrılırsınız.

Deniz Baykal: Röportajlarına bu kadar hazırlıklı gelen bir başka siyasetçi daha yoktur. Sorularınızdan en az beşini tahmin edip, yanıtını bile hazırlamıştır. O yüzden iki kere hazırlık yapmanız, tahmin edemeyeceği soruları sormanız lazımdır. Yoksa sağ gösterip, sol vurur.

2 yorum:

  1. Bravo,bravo...Helal olsun Nilüfer hanıma.ben kendimi azimli zannederdim ki , benden azimlileride varmış.Elin yumruğunu yemeyen kendi yumruğunu balyoz zannedermiş. benimkiside o hesap.Hiç unutmam bir gün bana ömer ben spiker olmak istiyorum demişti bundan yıllar önce ,beraber Kadri KRAL'ın yanına gittik.sağolsun kadri bey o zaman Nilüfer'in eline bir metin verdi mikrofonun başına geç bu metni oku demişti. kusursuz okudu.Ama, çıkan ses Nilüferin sesi değil sanki 11-12 yaşındaki bir kız çocuğunun sesiydi.sesinin tam oturması için mikrofonik bir ses alması için bazı tavsiyelerde bulunmuştu.1.5-2 YIL AYNI KURUMDA ÇALIŞTIK,SONRA BEN Ankara da üniversiteyi kazandım,kendiside istifasını basmış ver elini İstanbul küçükyalı. Annesinin evine.haber muhabirliğinden köşe yazarlığına,kitap yazmalara kadar uzanan serüveni
    röportaj verme sanatına kadar uzanmış. yaşamı boyunca kendisine başarılar diliyorum.Herşey gönlünce olsun.Kızı nehir'in gözlerinden öpüyorum.

    YanıtlaSil
  2. Her şeyden önce konuşmak bir sanattır.Mesleğin ne olursa olsun bir konuya hakimsen ,konuşacaksın ama, ahkam kesmeyeceksin itici olursun.
    Eğer bir konuda konuşup ilk golü atmışsan ,ikinci göl şansını denemeye kalkmamalısın her an ofsayıta düşebilirsin.(bu sözüm siyasilere ve sanatçılara)heleki canlı yayındaysanız bu olay dahada vahim.Nilüfer hanıma gelince alaylı bir gazeteci,ama azimli kendini yetiştirmiş en azından.başarılar diliyorum kendisine.ömer lütfü KALENDER

    YanıtlaSil