8 Mart 2010 Pazartesi

RÖPORTAJ: Tuluhan Tekelioğlu "Bu Kadınların Başına Buyruk Tavrı Baştan Çıkarıcı!"


*Bu proje 30 ya da 35 değil, 40 yaş kadınının keşfi gibi. 40’ın alamet-i farikası ne?

30’larında pek çok şeyin farkına varmayarak geçiyor hayat. Çocuğunuzla meşgulsünüz, çocuk varsa eğer. Eşinizle meşgulsünüz. Bir hayat rutiniyle koşuyorsunuz. Dolayısıyla o yaşlar yoğun geçiyor. Tabii farkına varma eşiği bazısında 35 de olabilir, 30 da. Ama öyle bir eşik var ve ortalama 40. 40 öyle kudretli bir sayı ki, üzerinde düşünülerek yapılan seçimler, bu yaşta hayata geçmeye başlıyor. Bir can suyu gibi hayata akıyor. Kadınlarda hayatlarına bir anlam kazandırma çabası başlıyor. Bu kadınların başlarına buyruk bir tavır içine girmeleri baştan çıkarıcı. Kısacası 40 yaşına gelen kadın, “kendim için ne yaptım?” diye soruyor.

*Onca yıldan sonra onlara bu soruyu sorduran ne?

Bu çok tuhaf bir durum. Şöyle söyleyeyim sana, acayip bir cesaret. Hayatın ortasına geldiklerini ve çok az zamanlarının kaldığını düşünüp, kendilerini uygulamaya başlıyorlar. 40’ın bir bilgeliği ve olgunluğu var. Bir savaş yok artık içlerinde. O savaşı yaşamışlar ve kendileriyle barışmışlar.

*Kendisiyle barışık kadınların hayatlarındaki en belirgin şeyler ne peki?

Bir, çocuk sahibi olmak. İki, evlilik. Biri diyor ki, bu yaşa kadar evlenmeseydim ağırıma giderdi. Üçüncüsü, erkekler.

*Projenin ana teması da aşk ve erkekler mi?

Asıl konu farkındalık; ben kendim için ne yapıyorum? Kadın olma durumunu ele aldım. Çünkü pek çok kadın cinselliği bile erkekler üzerinden tanımlıyor Türkiye’de. Yani kocası üzerinden konuşuyor kendi cinselliğini, kendi kadınlığını. Anlatabiliyor muyum? Şunu fark ettim; bir muhafazakâr yazar bile, “Ya, 35 yaşıma kadar feministmişim. Silkelendim bu durumdan. Bir dakika, ben kadınım! Kadınlığımı çıkarttım ortaya. Nasıl ben eve geldiğimde kadın gibi kırıtan bir erkek istemiyorsam, erkek de erkek gibi bir kadın istemiyor” dedi.


“Kocama âşık değilim, bunu ona itiraf edebilirim”



*Proje için seçtiğiniz kadınların farkı, hemcinslerinin cesaret edemediği şeyleri yapıyor olmaları mı?

Evet, tabii. Konuştuğum kadınlar güçlü kadınlar, hayatın dizginlerini kendi eline alan kadınlar. Mesela bugüne kadar kocasının baskısı yüzünden evden çıkıp okuma yazma öğrenememiş ama 40 yaşında resti çekmiş, ben artık altın günlerine gitmek istemiyorum deyip defterini kalemini alıp, okuma yazma kursuna gidenler de var. Beşiktaş’ta okuma yazma bilmeyen kadınlar var. 2010’un Avrupa Kültür Başkenti olan İstanbul’da şu an kendinin farkına varan kadınların durumu böyle. Eğer bu belgeseli erkeklerle yapmış olsaydım, 40 erkekle, bu kadar renkli olacağını hiç zannetmiyorum. Gazi Mahallesi’nde hem Kürt hem Alevi, iki çocuk annesi bir kadın bana dedi ki: “Artık kocama âşık değilim. Bunu da ona itiraf edebilirim.” Ne yüzünü kapattı, ne kendini sakladı.

*Yoksul mahallede yaşayan bir kadından bahsediyoruz. Ekonomik bağımsızlığını eline almadan mı vermiş bu kararı?

O zaman kadar çalışmamış ama kocası felç olunca çalışmak gerektiğini anlamış. Kocasına destek olmak için çalışmaya başlamış yani. Sonra ne olmuş biliyor musun? Açık öğretimi kazanmış ve üniversiteyi bitirmiş. Sosyal hizmet kurumlarında, sosyal hizmetli olarak görev yapıyor şimdi.

*Bu radikal değişiklikleri yaparken yanlış anlaşılacaklarını düşünmüyorlar mı peki? Kaygıları yok mu?

Hayır, hiçbir şey umurlarında değil. İster yanlış anlaşılsın, ister anlaşılmasın. 40'ın, kadınlar üzerinde böyle güçlü bir etkisi var. Hayatta yaptıklarıyla, yapamadıklarını sorguluyor kadın. Gücünün yetemediği, değiştiremediği şeylerin üzerinde düşünmeye başlıyor. Ve bir cesaretle yavaş yavaş değiştirmeye başlıyor bütün kendine ağırlık yapanları. Bana konuşan kadınların biri, "Ben değiştim, hayat değişti. Eşim, ‘bunlar da nereden çıktı, her şey çok iyiydi’ deseydi, onu da değiştirirdim” dedi.

*Semtleri, mezhepleri, dinleri ve sosyal sınıfları birbirinden çok farklı kadınlarla konuşmuşsunuz. Eğitimsiz, yoksul kadınlarla varlıklı kadınları bağlayan ortak noktalar var mı?

İster yoksul olsun, ister zengin. Duygu aynı duygu, hiç fark etmiyor: Farkındalık. İçlerinde bulundukları ortamla kendi duyguları örtüşmüyorsa mutlaka değişiklik yapıyorlar. İlk bakışta bambaşka hayatlar yaşayan, farklı kültürel geçmişlerden gelen, farklı semtlerde yaşayan bu kadınların ortak noktaları cesur, iddialı ama mütevazı olmaları.


“Pek çok ünlü kadın, yaşı ortaya çıkmasın diye projede yer almadı”


*Ünlü isimler de var projede, Bennu Yıldırımlar, Saba Tümer gibi. Onları meslektaşlarından ayıran özellikleri ne?

Diğer ünlü kadınların hayatlarındaki farklılıkları bilmiyorum. Açıkçası ünlü kadınları buraya birazcık popülerlik katsın diye koydum ama mesela Banu Güven’in bir renkliliği var. 40 yaşından sonra ben kendim için bir şey yapmak istiyorum ve caz müzik söylemek istiyorum diyerek caz dersi almaya başladı. Harika bir sesi var Banu Güven’in. Pek çok ünlü kadın da yaşları ortaya çıkmasın diye bu projede yer almak istemedi. Onu da belirteyim. O yüzden yer alan kadınları kutluyorum. Hatta Bennu Yıldırımlar çok güzel söyledi: “Ruh yaşlanmıyor ki!”

*Var mı öyle bir şey gerçekten? Yani insan 40’ına gelip hâlâ 18’inde hissedebilir mi?

Ben 35’imde kendimi 60 yaşımda gibi hissediyordum çünkü çok yaramaz bir oğlum vardı. Ama 40’ımda kendimi ne bileyim, 40 eskiden teyzeler yaşıydı; hayal edemiyordum ama şimdi kendimi teyze gibi hissetmiyorum. Tam tersine son derece coşkulu yaşıyorum, son derece mutlu ve kendi istediğim gibi hayatıma yön veriyorum artık. Nasıl görünüyorum diye yaşamak vardır bir de kendi içinizden geldiği gibi. Açıkçası bunu düşünen bütün kadınlara yaptım bunu. Birazcık baksınlar. Sorun var, sorun var. Çok sorun var bu kadınların hayatında ama onları o kadar güzel bertaraf etmişler ki ve kahkahalarla anlatıyorlar bunu. O yüzden şehirli kadınlara, “dönüp bir kendinize bakın, küçük problemleri kendinize dert edinirken, ağır şeyler yaşayan kadınlar bunu ne güzel atlatmışlar ve dizginleri ellerine almışlar” diyorum. Aslında bir sosyal gözlemci olarak görüyorum kendimi.


“Kadınları sarsmak istedim”



*Bu projeyi görecek kadınlarda nasıl bir his uyansın istiyorsunuz?

Kadınlara şunu söyledim: “Sen neyi istiyorsan, o da senin için hazırdır.” İçinde kalmış pek çok şeyi hayata geçirememiş kadınlar var. İnsanlar var, sadece kadınlar değil. Erkekler de var. İşte zaman bu zaman. Çünkü hayat geçiyor ve hayat geçerken kendim için ne yaptım sorusunu sormak çok üzücü bir şey.

*Şu da var ki bu araştırma çok nadir bulunacak örneklerden oluşuyor. Türkiye genelini yansıtabilir mi sizce?

Bilmiyorum ama insanları her zaman örnekler sarsar. Kadınları sarsmak istedim. Sosyologlar bir göz atacaklardır mutlaka. Gelecek kuşaklar 2010 Türkiye’sindeki kadınların nasıl yaşadıklarını görecekler. Bu tarihe tanıklık aynı zamanda. Kamera karşısında son derece rahat ve samimiler çünkü. Yapay bir durum yok.

*Siz de 40 yaşındasınız. Kendinizle ilgili nelerin farkına vardınız bu yaşta?

Büyüdüm bu çalışmayla. O kadar geçici şeylerle ilgiliyiz ki. Çok kendi içimizdeyiz. İş hayatlarımızda da kendi kendimize sorun yaratıp, dertleniyoruz. Birazcık gözümüzü açalım, çevremizde olup bitene bakalım istedim. Benim farkındalığım da işte, o kadınların hayatlarındaki farklar oldu. Duygu Asena’yla beraber çalıştık. Hep “içinden geldiği gibi yaşa” derdi. O zaman anlayamazdım, zaten öyle yaşıyoruz diye düşünürdüm ama aslında öyle değilmiş. Bunu büyürken fark ettim. Bu çalışma onun da anısına. Çünkü onun söylediği şeyleri bu kadınlar şimdi yaşıyor. O, zamanında çok tepki aldı ama şimdi Türkiye’nin her yerinde o içsel gücü gerçekleştirmek isteyen kadınlar var.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder