30 Mart 2010 Salı

"Erkekler, Aşk ve Sadakat"


"Mutlu bir evlilik için erkeğin aldatması şart. Aldatan erkek de karısını seviyor. Sevmediği için bunu yapmıyor. Sadece nefes almaya ihtiyaçları var. Kadınların, kocalarının evlilik dışı ilişkilerini hoş karşılaması, sağlıklı bir birlikteliğin işaretidir. Sadakat aşkın kanıtı değil, kültürel bir olgudur. Sadık erkekler çocukluk döneminde genellikle babalarının fiziksel ya da ahlaki olarak yanlarında olmadığı adamlardır. Bu adamlar babalık ve eşlikle ilgili idealize edilmiş fikirlere sahip."


Bu enteresan tezi buyuran kişi Fransa’nın oldukça popüler psikologlarından biri, Maryse Villant. Vaillant’ın, son kitabı “Erkekler, Aşk ve Sadakat” te (Men, Love and Fidelity) ortaya attığı tez, Avrupa’daki feministleri ayağa kaldırması ve büyük tartışma yaratması bakımından dikkate şayan. Ülkemiz gazetelerinin arka sayfalarını da periyodik aralıklarla işgal eden, “O da ne! Julio Iglesias 25 bin kadınla mı yatmış?”, “Şok! Warren Beatty 12 bin 775 kişiyle yattı” minvalinde toplumu pek alakadar eden, “poligamik” başlıkların nasıl ilgi gördüğü ve milleti şaşkınlıklara gark ettiği de malûm. İşin aslı, bu tip mevzularda sadece kendi düşündüğünü doğru belleyip tartışmak yersiz. Zira, aşkî durumlar hâliyle izafi durumlar. Ne ağızlardan çıkan sesin armonik olmasını ne de bir başlık altında toplumsal konsensusa varılmasını beklemek mümkün. Bu görüşü de oldukça makul karşılayanlar olacağı gibi, “kutsal aile ittifakına karşı çirkin bir saldırı” olarak değerlendirenler de olacaktır muhakkak. Madem konu üzerinde mutabakata varmak mümkün değil, işin ilmini hatmetmişlerden, konuya okur- seyirci mesafesinden bakmakla yetinen sade vatandaşa, toplumun farklı kesimlerinden insanlara tek eşlilik ve çok eşlilikle ilgili düşüncelerini sorduk. Yanıtlar muhtelifti; “Erkek aldatınca ilişki sağlam olur mu ayol?” diyen de oldu, “İnsanlar kendilerini zorla tek eşli hâle getiriyor” diyen de. Vaillant’ın meslektaşı Eda Arduman’sa konuya farklı bir açıdan temas etti: “Bu tip konulara erkeğin tarafından bakmak, o psikoloğa popülerite getirir.”

Lafı uzatmayalım, halka bağlanalım…

Sokak röportajları

Nihal Lafçı, 52 yaşında, evli:  “Adam aldatınca evlilik sağlam olur mu ayol?”

“Böyle şeylere karşıyım ama Türkiye’de böyle bir yapı var. Aldatılan çok arkadaşım var. Çoğu da kabul ediyor bu durumu ama ben anlamıyorum bunu. Ben kocamın beni aldattığını hissetmedim hiç. Hissetseydim, bir gün arkama bakmaz, giderdim. Asla affetmem. Bunu söyleyen kadına ne denir artık, bilemiyorum. Adam aldatınca evlilik sağlam olur mu ayol?”

Elvan Tursun, 32 yaşında, evli:  “Ben de karımı aldatmak isteyebilirim”

“Ben karımı hiç aldatmadım. Ama şu da bir gerçek ki, erkeklerin yüzde 80’i aldatıyor. Benim arkadaş çevremde de var böyle adamlar. Hanımından habersiz dost hayatı yaşıyorlar. Karılarını seviyorlar ama değişik bir ortam aradıkları için başka kadınlara gidiyorlar. İnsan her zaman değişik şeyler yapmayı sever. Bunu herkes bilir. Ben de isteyebilirim ileride ama karıma söylemem çünkü karım beni bırakır o zaman. Ben o psikoloğun söylediği şeylere bir erkek olarak katılıyorum ama Müslüman olduğumuzu düşünürsek bizim ülkemizde öyle şeyler olmaz.”

Özer Mutlu, 53 yaşında, evli:  “Karılarını aldatan arkadaşlarım var”

Aslında çok zor bir konu bu. Yani zor değil de, konuşması zor. Bir kere ben asla katılmıyorum o psikoloğun söylediklerine. Bence kadın da erkek de evli olduğu insana sadık kalmalı. Çevreme bakıyorum, eşlerini aldatan arkadaşlarım var ama karılarından saklıyorlar. Çünkü, bırakıp gitmelerinden korkuyorlar. Yani sanmıyorum ki, kocası onu aldatınca ‘aman ne güzel yapmış’ diyen kadın olsun.”

Sibel Özcan, 24 yaşında, evli:  “Kadın erkeğini elinde tutabilirse, erkek aldatmaz”

Bence her şey kadının elinde. Kadın erkeğine sahip çıkmayı, onu elinde tutmayı bilirse yani hem duygusal hem cinsel anlamda onu tatmin ederse, bir erkek kadını asla aldatmaz. Erkeğin gözünü her anlamda doyurmak lazım yani. Kocam beni duygusal yönden aç bırakırsa, ben de sevgiyi başkalarında ararım. Erkek de kadın da aldatabilir. Ben aldatılsam, tek gecelik mi uzun süreli mi diye bakarım. O beni aldatıyorsa mutlaka bende bir eksiklik vardır zaten.”

Emre Sağlam, 28 yaşında, evli:  “Erkek, aldatılmayı kabul eden kadına saygı duymaz”

“Saçma sapan bir şey bu. Türk toplumu yadırgar böyle şeyleri. Bir insan evliyse, ölene kadar eşine sadık kalması lazım. Seven insan aldatmaz. Gerçi seven insan da yapıyor, anlık geliyor herhalde! Ben böyle bir şey yapsam, eşim asla buna göz yummaz. Zaten aldatılmayı kabul eden bir kadın, kocasının gözündeki değerini kaybeder. Erkektir, yapar diyen kadına kocası da saygı duymaz. Onurlu olmak lazım.”

Nur Bilen, 32 yaşında, bekâr:  “Vallahi direkt boşanırım”

“Çok yanlış bir görüş bu. Ben evli değilim ama eşim böyle bir şey yapsa vallahi direkt boşanırım. O psikolog herhalde cinsel ihtiyaçlarını gidermeleri açısından bırakın demiş ama o durumda da kadın kendini eksik hisseder. Kendine saygı duyan insan buna göz yummaz bence.”

Gül Güler, 39 yaşında, bekâr:  “Hastalarla vakit geçire geçire delirmiş herhalde”

“Feminist biriyim. O psikoloğa katılmıyorum ben. Bu bir kişilik meselesidir. Bir erkeğin ya da kadının aldatması yanlış. İnsanın karşısındakine sevgisi, saygısı varsa aldatma olmaz. Ben bunu bilir, bunu söylerim. Aldatanın kendi zayıflığıdır o. Ben bu yanlışı asla kabul edemem. Psikologluğundan da şüphe ettim. Hastalarla vakit geçire geçire delirmiş herhalde.”

Yaprak Özkan, 22 yaşında, bekâr:  “Herkesle birlikte oluyor ama benimle evlendi”

“Bence, bazı kadınlar kocalarının onları aldatmasından memnun oluyor. ‘Herkesle birlikte oluyor ama benimle evlendi’ gibisinden. O benim deyip, gözünde büyüten kadınlar var yani. Bu yazar da bu kadınların çoğunlukta olduğunu araştırıp, yazmıştır. Biz bunu araştırmadan bilemeyiz değil mi? Ben tabii ki de kabul etmem böyle bir şeyi. Bunu kabul etmek ikinciye davetiye çıkartır. Ben, demek ki beni sevmiyor derim.”

Yusuf İstanbul, 30 yaşında, bekâr:  “Kadının da, erkeğin de birbirine sadık olması lazım”

“Katılmıyorum o kadına. Benim altı tane kız kardeşim var. Onların başına böyle bir şey gelmesini istemem. Onlar kabul etse, ben karşı çıkarım. Ben de öyle bir şey yapmak istemem. Yapanlara da karşı çıkarım. Mutlu evliliğin şartı erkeğin aldatması değil, tam tersine bayanın da bayın da saygı çerçevesi içinde birbirlerine sadık olmasıdır. “

Hülya Koçyiğit-Oyuncu:  “Facia bir durum, Allah kimseye yaşatmasın!”

“Tabii ki tek eşliliği savunuyorum ben. Bizim bir atasözümüz vardır: ‘Kadın evinde hanımefendi, yatakta eşinin sevgilisi, mutfakta aşçı’ gibi bir şey. Bazı kadınlar evlendikten sonra kocaları artık başka hiçbir kadını görmeyecekmiş, güzel bulmayacakmış gibi kendini salıyor. Eşini, evlendikleri dönemdeki cazibesiyle, cilvesiyle, güzelliğiyle göremeyen erkek de özlediği şeyi dışarıda aramaya başlıyor. Tabii bu kadın için de geçerli. Erkeğini eskisi gibi zinde, kibar ve düşünceli görmek istiyor kadın da. Eğer eşler, bu manevi ihtiyaçları karşılıklı olarak tatmin edebilirlerse dışarıda aramaya gerek duymaz. Ama ne olursa olsun, aldatma kabul edilemez. Hayatta her şeyini paylaşırsın ama eşini asla! Eşlerden biri paylaşma noktasına gelmişse, ilişki gerçekliğini kaybetmiş demektir. İşte onu onarmak zor. Facia bir durum, Allah kimseye yaşatmasın öyle bir şey. Çiftlerin evlenmeden önce birbirlerini iyi tanıması lazım.”

Kenan Işık-Oyuncu:  “Tek eşliliğe zorlanıyoruz”

İçinde yaşadığımız dünya, bizim mutlu yaşayabilmemiz için ince hesap edilerek inşa edilmiş. Bilim bunu henüz çözmüş değil. Bu tasarlanmış dünyada yaşarken, öncesinde ne var ne yok bilmiyoruz. Süreç işlerken insan unsuru devreye giriyor. İnsan unsuru devreye girdiğinden itibaren dünyayı yaşanmaz hâle getirme eylemleri de sürüyor. Biz dünyayı değiştireceğimize kendimizi değiştirsek, dünyaya uyum sağlamak adına, sorun kalmayacak. Ama biz dünyayı ve ilişkilerimizi değiştiriyoruz. Konumuz eril olanın poligamisiyse, sadece insan olarak ele almamak lazım, hayvanat ve bitkiler âlemi de var. Bir aslan klanına baktığımız zaman, bir tek aslanın bütün dişileri döllediğini görüyoruz. Başka bir erkek aslan buna niyet ederse, o aslanla mücadele etmek zorunda kalıyor. Bunu becerebildiği zaman da klanın erkeği o oluyor. Bu maymunlarda da biraz böyle. İnsanlarda, ilkel-komünal toplumlara baktığımız zaman kadınların ve erkeklerin tekeşlilik gibi bir durumu yoktu. Komün hayatı vardı. Erkekler ya da kadınlar beli periyotlarda cinsel ilişkiye giriyordu. Çocukları oluyordu. Çocuk kimden, bilinmiyordu. Ta ki, çocuğun kimden olduğu sorusu ortaya çıkana kadar. Nasıl ortaya çıktı bu? Miras denen bir şey var, öyle çıkmış olabilir. Evlilik dediğimiz kurum, nelerden etkilenerek var oldu? Gerekçeleri neydi? Bunu iyi araştırmak lazım. Tek eşlilik modasını kendimiz mi yarattık yoksa doğa mı böyle? Hayvanlarla bitkilere baktığımız zaman doğanın böyle olmadığına dair izlenimler edinebiliyoruz. Biz süreç içinde entelektüel bir ahlak geliştirdik. Bunun içinde miras var, genetik var, yani çocuğu bilmek var. Ayrıca ırkları ayırmak gibi faşizan bir durum da var. Bu ve benzer sebeplerden dolayı tekeşlilik önemli hâle geldi. Her ülkede farklı bu durum. Bizim toplumumuzda, özellikle Doğu’da, bir erkeğin dört kadınla birlikte olması yadırganmıyor. Daha doğrusu 50 yıl önce yadırganmıyordu da şimdi biraz garip gelmeye başladı. Demek ki tekeşlilik bize dışarıdan empoze edilen bir ahlakla bağımlı. Niçin empoze edildiğinin de bir sosyolojik altyapısı var. O Fransız psikolog bugün neden öyle bir şey yazmış? Fransa’da üçlü hayat vardır, Fransız üçlemesi denir hatta buna. Orada meşrudur. Fransız bir psikologla Doğulu bir psikoloğun duruma bakış açıları nasıldır? Onu belirleyen altyapı nedir? Hem bilimsel hem sosyal altyapı… Duruma buradan baktığımızda bir karmaşa var. Tibet’te mesela bir kadının dört erkekle birlikte olmasının yadırganan bir durum olmadığı söylenir ama burada mümkün değil. Demek ki toplumların yaşama biçimleri, gelenekleri, din hatta yasalar belirliyor bunu. O yüzden erkeğin doğasında poligami olup olmadığını sorgulamak karışık. Ama dediğim gibi, ilk insanlara baktığımız zaman bunun böyle olmadığını görüyoruz. Demek ki tekeşliliğe zorlanıyoruz.
Müge İplikçi-Yazar:  “‘İşin sırrı bu’ formüllerine şaşırıyorum”

“Dünya üzerinde gittikçe muhafazakârlaşan bir yapı var. Bunu 20, 30 yıl daha çekeceğiz, o kesin. 20 yıl önce çok daha hararetle, zihin açıcı ve devrimci bir üslupla tartışılıyordu bu konular ve hâlihazırdaki sistemi beslemek adına yapılmıyordu. Hemen her şeyin çağa özgü suni bir doğallaştırmayla 'işin sırrı bu!' formüllerine indirgenmesine gerçekten şaşırıyorum.”

Serdar Turgut-Gazeteci:  “Çokeşlilik kadının doğasında da var”

“Psikologların hemen hemen tümü sorunlu olduğunu düşündüğü erkeklere evlilik dışı ilişkiyi deneyip denemediklerini sorar zaten. O psikoloğun ortaya attığı varsayım yeni bir şey değil yani. Ama bu çok tek yönlü bir bakış açısı olmuş. Çokeşlilik erkeğin doğasına uygun olabilir ama kadının doğasında da var. Bence evlilik insan doğasına aykırı zaten. Bunu düzeltmenin de yolu yok. Belki doğasında var erkeklerin, çekime karşı koyamıyor olabilir ama bu kadar basit değil. Karısını aldatmak erkeği de ruhsal açıdan etkiler. Severek evlendiği insanı aldattığında erkek kötü hisseder kendini.”

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder