29 Ekim 2009 Perşembe

Bütün beyler toplandık,sorduk neden yıprandık...


Mağazadaki standlar arasında ağzının suyu aka aka gezen kadın, ardında "dolanıp duran" erkeği hiç umursamaz. Varlığını ara sıra hatırlar, ayıp olmasın diye döner arkasına, cevabını merak etmeden sorar: "Şu elbiseye baksana, ne kadar tatlı di mii?" Cevap verecek takati olmayan adam, mağazaya girmeden hemen önce zarafet timsali olan sevgilisinin dönüştüğü "şey"i tanımlayamaz; niye çıktığını kendisi bile bilmediği ve hiç sevemediği bu alışveriş macerasından bıkkındır; yüzünde hüzünlü bir "ağlasam sesimi duyar mısınız mısralarımda" ifadesi vardır. Hatırladınız mı bu erkeği bir yerlerden?

Ve erkekler
bizim erkeklerimiz:
korkunç ve mübarek ellerinde
mağaza poşetleri;
kalın, büyük çeneleri, yorgunluktan
küçülmüş gözleriyle
babamız, kocamız, yarimiz
ve sanki hiç yaşamamış gibi ölen
ve dünyamızdaki yeri
bir çift topuklu ayakkabıdan,
bir payetli bluzdan sonra gelen
bizim erkeklerimiz
Ve ayın altında, ellerinde
mağaza poşetleri
yürüyorlardı Akmerkez Zara üzerinden Bahariye Mango'ya doğru...

Şehrin göbeğinde kalburüstü bir alışveriş merkezi, alışveriş merkezinin alt katlarında ünlü bir mağaza, mağazanın içinde debelenen; saç renkleri, giysileri, sesleri birbirine karışmış kadınlar, aralarda bir yerlerde silik erkek siluetleri... Hadi kadınlar neyse, kendilerine bir şeyler alacaklar muhtemelen. Peki erkekler n'apıyorlar o kalabalıkta yahu! Yazık!
Pazartesi günü gündem toplantısında tam da bu yarayı dile getiren ekşi bir ses yankılandı. Arkadaşımız Onur, içimizi acıtan bir tonda haykırıyordu: "Alışveriş mağduru erkeklerin dertlerini anlatan bir haber yapalım, n'olur! Bitsin bu azap!" Sesi kalabalığı yardı, göğsümüze saplandı. Derken, odadaki tüm erkekler, belli ki aynı dertten mustarip, onayladılar: "Evet, biri el atsın artık bu işkenceye!"
Bu kadar çok rağbet gördüğüne göre, kadınların alışveriş merakı toplumsal bir sorun haline dönüşmüştü demek ki.
Duyarsız kalamazdık. Sevgilisi, eşi ya da kızı tarafından, zorla alışverişe sürüklenen erkekler dertliydi. Yaralarına merhem olamasa bile onları dinleyecek, sorunlarını dile getirecek iyi insanlara ihtiyaçları vardı. Yakın çevremizdekileri dinlemekle yetinmedik, alışveriş merkezlerinden birine giderek, oradaki erkeklerle de dertleştik. İşte erkeklerin ağzından "birlikte çıkılan alışveriş buhranı":

Servet Kaya, inşaatçı:
10 yıllık evliyim. Eşim bütün kadınlar gibi alışverişi seviyor tabii. Boş yakalarsa beni de götürüyor yanında. Tabii ki sevmiyorum beni götürmesini. Çünkü bayağı sıkılıyorum. Vallahi şu çile bir an önce bitirsin de kaçayım diyorum. Nefes alamıyorum alışveriş yerlerinde. Nesine bakıyorsun o kadar diyorum. Alışverişe bensiz çıksa ya da çıktığımızda kolay beğense de hemen çıksak ne güzel olur! Ama kadın kısmıyla gittin mi akşama kadar çıkamazsın oradan.

Ahmet Tutuk, öğrenci:
Ablamla yeni çıktık alışverişe. Öyle bir gaflete düştüm maalesef! Çok dolaşıyor. Acayip sıkılıyorum. Çok mutlu oluyor alışveriş yaparken. Oradan oraya koşuyor. Ne kadar komik yahu! Her şeye saldırıyor. Daha sakin olsa, sevdiği bir şey gördüğü zaman yavaş adımlarla ilerlese ona doğru. En çok istediğim şey ne biliyor musun? Tek başlarına çıksınlar alışverişe. Hatta benim kıyafetlerimi de onlar alsın!

Tuncay Benar, mağaza yöneticisi:
Eşimle beraber alışverişe çıkınca ister istemez çok sıkılıyorum. Çok seçici oluyorlar; bu ayakkabının tokası var, bunun yok... hem komik, hem sıkıcı geliyor bu bana. Ben de kendime kıyafet alıyorum ama giyindiğim bir tarz var, gidiyorum hemen alıyorum. Kadınlara bakın! Günlük ruh hallerine göre hareket ediyorlar, ne alacakları hiç belli olmuyor.

Şahin Darçın, çaycı:
Ben kalabalıktan çok sıkılıyorum, çok kalabalık oluyor dükkânlar. Kadın zoru olmasa çıkmam hayatta. Ayrıntıya bakıyor. Kızıyorum. Bakıyorum kalabalık, girdiğim gibi çıkarım dükkândan. Yani kadınlar da bizim gibi giysilerin orasına burasına pek bakmadan yapsa alışverişi ne güzel olur.

Alışveriş Mağduru Bir Erkeğin Gündüz Düşleri


Yaşım 28, kendi hâlinde bir erkeğim. Maça gitmek, kahvede king oynamak, televizyon karşısında uyuklamak gibi sıradan zevklerim var. Ve evet itiraf ediyorum, kadınların olmadığı bir hayat zor. Ancak yine itiraf ediyorum ki; kadınlarla yaşamak da oldukça zor. Şimdi sizlere, bir defa içine düştüğüm bir zayıf anımdan nasıl yararlanıldığını anlatacağım.
Evim Bahariye Caddesi'nin son kısımlarında yer alıyor. Bir kız arkadaşımla eve doğru yürürken kendisinin yüz ifadesi aniden değişiverdi. Eve de epey yaklaşmıştık aslında ama birden bayıldığı bir mağazaya çok yakın olduğumuzu fark etti. "Bir arkadaşıma hediye alacağım, hemen beş dakikada çıkarız" diyerek beni de mağazadan içeri soktu. Sürekli de "Çok sürmez" diyordu. Ben de safça "Gireriz canım ne olacak" diyordum. Meğer girmem için hakikaten uzun süre ikna etmek için çabalaması gereken bir yermiş. Sıradan bir erkeğin, kadınların gerçek yüzüyle karşılaşacağı bir yerdi burası.
Kapıdan içeri girdiğimde ilk dikkatimi çeken, içeride alışveriş yapan kadınların yüz ifadelerindeki çirkinlik oldu. Hayır, hepsi bu kadar çirkin olamazdı. Ortada sıra sıra dizilmiş birçok sepet vardı ancak sepetlerin içinde ne olduğu görünmüyordu çünkü her sepetin etrafında birbirini ittiren, sepetin içindekileri önce kendi görmek için birbirini parçalayan kadınlar vardı. Daha önce "Yeni aldım, çok ucuzdu, nasıl sence güzel mi?" diye alınan kıyafetlere "Harika, nefis, çok güzel" diye cevap vermem gerektiğini biliyordum. Ancak kıyafetlerin bu şekilde elde edildiğini bilseydim asla o kıyafetler için olumlu görüş bildirmezdim. Sonuca giden her yolun mubah olduğuna inanmayanlardanım nitekim.
İşte bu çirkin giriş safhasının ardından işimizin beş dakika sürmeyeceğini anladım. "Şu çantamı biraz tutar mısın?" diyen kız arkadaşımın valizi andıran çantasını omzuma taktığımda, aklımdan Hakan Taşıyan'ın "Ayağıma prangalar taktılar" sözleri geçmeye başladı. Yarım saattir içerideydik, kendimi terk edilmiş ve bir başına bırakılmış masum bir çocuk gibi hissediyordum. "Şimdi şu aldıklarımı ödeyip çıkıyoruz" dedi. Kurtulduğumu düşünüyordum. Ancak kasanın önündeki sırayı gördüğümde kâbusun bitmediğini fark ettim. Sıraya girdik. Stat kuyruklarından aşina olduğum bir ortamdı bu. Ancak statta bir edep, adap vardır kardeşim. Araya karışanlara "Kaynak yapmayalım beyler!" diye bağırırsın ve çekilirler. Bu sırada ise ufak tefek, çelimsiz kızlar bile canavarlaşarak omuz atıp önüme geçiyorlardı. Hayatımda ilk defa, kadına karşı şiddet uygulamak geldi içimden ama hayır. Bu kadar gözü dönmüş kadının arasında buna yeltenmeyi düşünmek bile delilikti. Güç bela ödeme safhası bitti. Tam çıkacağımızı düşünürken hanım arkadaşım "Aaaa, ben bunları neden görmedim" diye farklı bir reyona doğru koşmaya başladı. Ben de omzumdaki çantayı, elimdeki poşetleri kendisine vererek "Yeteeeer!" diye bağırıp kendimi mağazanın dışına attım. "Esaretin Bedeli" adlı filmdeki firar sahnesi gibi aydınlık göründü Bahariye'nin arnavut kaldırımlı sokakları. Bu bir düş, hatta kâbus olmalıydı. Hepsinden önemlisi; bu bana bir ders oldu. Bir daha asla!

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder