14 Kasım 2009 Cumartesi

Büyüyünce ressam olmak isteyen ressam











Fotoğraf: Koray Işık


2004’te ressam Bedri Baykam tarafından açılan Piramid Sanat Atölyesi geçtiğimiz yaz “minik eller”den çıkan resimlerin sergilendiği “Ellerim Küçük, Düşüncem Büyük” sergisine ev sahipliği yapmıştı. Serginin alamet-i farikası, 4-13 yaş arası çocukların resimlerinin meraklısıyla buluşmasıydı. Etkinlikte bizim dikkatimizi celbeden isim ise, evvel zamanın harika çocuğu Bedri Baykam’ın “bazı yönlerini kendime benzetiyorum” dediği Deniz Yünem oldu.

Atölyeden içeri girdiğimizde sağ tarafta oturan Deniz’i, ötesinde ise annesi Gamze Yünem’i görüyoruz. Deniz, bütün başarısı bir yana çocuk olduğunun farkında; elinde play station var. Sohbete ara verdiğimiz zamanlarda da ya fırsat bu fırsat, play satation’ını kapacak ya da masanın altından geçip, çubuk kırakerlerin olduğu yere gidecek.

Deniz 7 yaşında. Avrupa Koleji’nde okuyor. Yaşı itibarıyla, kısacık olan resim kariyerinin nasıl başladığını anlatıyor: “Resme başlarken öncelikle pastel boyalarla yapmaya başladım. Sonra sulu boya yaptım sonra da akrilik boyaya başladım.” Ekliyor: “Şimdi de fısfıslı boyaya başlamak istiyorum”( sprey boyadan bahsediyor) Yünem, Bedri Baykam’ın atölyesinde gördüğü “fısfıslı boya”yla bir şeyler yapmayı çok seviyormuş. Nedenine gelince: “Böyle böyle fıs fıs yapıyorsun, her yeri boyuyor. Çok eğlenceli oluyor” diyor.
Resim yaptıktan sonra çok mutlu oluyormuş Yünem: “Yeni renkler buluyorum. Açık kahverengiyle birazcık yeşil kullandım. Sonra resmin üzerinde bir ek yapıp yapamayacağımı düşünüyorum.”

“Benim babamın arkadaşı var; Nejat Yavaşoğulları”


Yünem resme iki yaşında, annesinin “oyalansın diye” ona aldığı boyalarla başlamış. Sonra da, “sadece eğlenceli oluyor diye” devam etmiş. Ailesi ilk başta, özel bir yetenek olduğunu düşünmemiş ama “eve gelip, gidenler sıradan değil, farklı bir yetenek’ deyince” durum değişmiş. Deniz anlatıyor: “Benim babamın arkadaşı var; Nejat Yavaşoğulları. O, babamı Bedri Baykam’la tanıştırdı. Sonra da ben buraya gelmeye başladım. Üç yaşındaydım. Sonra da gittikçe iyi resim yapmaya başladım ama gittikçe de az resim yapmaya başlıyordum.”

Yünem, bu yıl içinde birbirinden farklı işlere de imza attı: Kendisi de koyu Fenerbahçeli olduğu için olsa gerek, Sarı Lacivertliler Derneği’nin düzenlediği “Çocuk Gözüyle Fenerbahçe Sevgisi” yarışmasında 3. olmuş. “Alex’le Roberto Carlos’un resmini kestim gazeteden. Sonra da ben sarı lacivert yaptım, oraya yapıştırdık” diyor.

Bir de Deniz Gezmiş’i anlattığı bir enstalasyon var. “Deniz Gezmiş’i tanıyor musun?” diyoruz. Tanımıyormuş. Annesi, babası bir defa söylemiş, Deniz Gezmiş’ten geliyor senin adın demiş ama o unutmuş. “Nasıl yaptığımı da bilmiyorum ki!” deyince annesi Gamze Yünem anlatıyor: “Öğretmeniyle birlikte yaptılar. Küçük bir terzi mankeninin üzerine, bir yüzüne sadece bilyeler, oyuncaklar, güneş gözlüğü, çiçeklerle canlı bir şeyler yaptı. Diğer yüzüneyse sadece metal ve çiviler koydu. Şey gibiydi sanki, bir tarafta çiçek çocuklar yani dünya; diğer tarafta Türkiye’nin gerçeği. Tabi yaşı çok küçük, bilmiyor Deniz Gezmiş’i. Tesadüfen ortaya çıkardı.”

Bedri Baykam: “Deniz de benim gibi, resimden oyunvari bir keyif alıyor”

Bu sırada atölyeye gelen Bedri Baykam da sohbete katılıyor ve hem kendi “harika çocukluğundan” bahsediyor hem de Deniz’in yeteneğini nasıl değerlendirdiğini anlatıyor: Deniz resimden oyunvari bir keyif alıyor. Resimlerde nerede duracağını biliyor. Soyut resim yaparken kaotik ve boğucu hale getirmiyor. Çağdaş sanatın en önemli noktalarından biri de zaten nerede duracağını bilmektir.” Baykam’ın Deniz’le arasında benzerlik kurduğu nokta da “resim yapan çocuklar” olmalarıymış zaten. Oyun gibi, doğallığı kaybetmeden, eğlenerek…
“Ben daha çok figür ağırlıklı yapıyordum” diyor Baykam, “Deniz bunu boyalarla yapmayı seviyor. Burada hem benim resimlerimi hem de bizim seçtiğimiz çağdaş sanat eserlerini görmesi onun bu tencerede pişmesini sağlıyor.
Baykam 1960’ların başında, dönemin genç yeteneklerine yurt dışında eğitim fırsatı sunan “Harika Çocuklar Kanunu”ndan, ailesi yollamadığı için, istifade etmemiş. Bunun için kendini şanslı sayıyor: “Bence çocuk kendi aile kozası içinde büyümenin huzurunu yaşamalı. Sanatına da yansıyacaktır bu. Yedi yaşında bir çocuğa ‘mükemmel olmalısın’ baskısı yaptığınız zaman o çocuk düşünsel olarak felç geçirebilir. Tersi de olabilir tabi ama genelde bu risk var.” Bu arada, “Yurtdışında resim eğitimi almak ister misin?” diye sorduğumuz Deniz de “hayır” diyor.
“Ben Deniz’in de genç bir sanatçı adayı olarak sanata keyif dolu bakışının gelişerek sürmesi için gerek kendisiyle gerek ailesiyle bu diyaloğa devam edeceğim” diyen Baykam ekliyor: “Deniz’i arkadaşım olarak da çok seviyorum zaten. Sadece resim zevkimiz değil, Fenerbahçeli olarak futbol zevkimiz de uyuşuyor.”

“Büyüyünce” ressam olmak isteyen Yünem ise çok iyi resim yaptığının ve ona bu nedenle “dahi çocuk” dendiğinin farkında. Böyle söylenince mutlu oluyormuş, o kadar. Fazlası yok. Çıkarken, “Deniz, resim yapmak mı daha eğlenceli, play station oynamak mı?” diye soruyoruz. Mutlu mutlu gülerek cevap veriyor: “Play station…”

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder