17 Ekim 2009 Cumartesi

Dünyanın ilk transeksüeli Einar Mogens Wegener'in hikayesi... “Zavallı, küçük Lili'm benim”








Doğduğunda erkekti. Üniversite yıllarında, kendisi gibi ressam olan Gerda Gottlieb’le evlendi. Gerda’ya şöhreti sunan tablolardaki esrarengiz kadın modelin bizzat “o” olduğunun anlaşılması büyük sansasyon yarattı. Madem her şey açığa çıkmıştı, artık içinde taşıdığı kadını açığa vurması için hiçbir engel yoktu. Cinsiyet değiştirerek, dünyanın ilk transeksüeli oldu. Danimarkalı ressam Einar Wegener’in (kadın adıyla Lili Elbe) koca bir trajediyi içinde barındıran yaşamı öylesine sıradışı ki, sinemadan edebiyata, popüler kültürün pek çok alanında ilham kaynağı olmasına şaşırmamak gerek. Birkaç kelimeyle izah edilmeye çalışıldığında bile son derece çalkantılı görünen bu hikayenin en başına döneceğiz şimdi.

Einar, Lili ve Gerda


Sıradışı hikaye, bir bakan kızı olan Gerda Gottlieb’in, ressam olabilmek için 1902’de ülkesini terk edip, Kopenag’a taşınmasıyla başladı. Kopenag Sanat Okulu’na kaydolan Gerda burada kendisi gibi ressam olan Einar Wegener’le tanıştı. Hemen evlendiler. Gerda 19 yaşındaydı, Einar 22. Gerda’nın “badem gözlü, güzel kadın” portreleri kısa sürede ülkede büyük ses getirip, ona pek çok önemli serginin ve ödülün kapılarını aralarken, bir soru akılları meşgul ediyordu: portrelerdeki güzel kadın kimdi? Çok geçmeden, 1913’te, Danimarka’da büyük bir sansasyona neden olacak gerçek ortaya çıktı: Gerda’ya yıllardır modellik yapan bu kadın aslında, kocası Einar Wegener, dişi adıyla Lili’ydi… Bir erkeğin, kadın giysileri içinde eşine modellik yapması, Danimarka’da hoş karşılanmayınca çift, skandaldan uzaklaşmak için Paris’e yerleşmek zorunda kaldı. Böylece Einar aleni bir şekilde kadın olarak gezebilecek, yani Lili olabilecek ve çift nihayet “lezbiyen” ilişkilerini nispeten daha rahat yaşayabilecekti. Zira Einer 1920’lerde, gece dışarı çıkarken ya da evde arkadaşlarını ağırlarken, tıpkı Gerda’nın portrelerindeki gibi feminen kıyafetlere bürünerek Lili oluveriyordu. Yalnızca çiftin çok yakın dostları Lili’nin gerçek kimliğinden haberdardı. Yabancılara, “Gerda’nın kızkardeşi” olarak tanıtılan Lili’nin, evlilik tekliflerine maruz kalmışlığı bile var. Zaman geçtikçe Einar Lili’yi daha çok benimsedi ve onu büsbütün açığa çıkarmaya başladı. Artık aleni bir şekilde lezbiyen olan Gerda, bir nevi üçüncü kişi olan Lili’nin varlığından hiç de şikayetçi görünmüyordu. Hatta çiftin çok yakın bir dostu olan Nikolaj Pors’un söylediğine göre, “Gerda, canı sıkıldığı zaman Einar’a kadın kıyafetleri giyip, Lili olması için ısrar bile ediyor”du. Pors, “Gerda, Einar ve Lili üçlüsü”nün ilişkilerini şöyle tarif etmiş: “Einar ve Gerda Lili’nin ailesi gibiler. İkisi de Lili’den vazgeçemiyor.” Dönemi de göz önünde bulundurunca, böylesi dikkat celbeden bir çiftle ilgili yapılabilecek dedikoduların bununla sınırlı olması düşünülemez muhakkak. O dönemde özellikle Gerda’nın, kocası üzerinde olumsuz etkileri olduğuna dair muhtelif spekülasyonlar da ortaya atıldı. Bunlardan en ağırı da hiç şüphesiz, Gerda’nın, “cinsiyet değiştirmesine teşvik ederek, Einar’ın, daha doğrusu Lili’nin ölümüne neden olan bir katil” olarak suçlanmasıydı. Buna daha sonra geleceğiz…

Ameliyatlar ve ölüm


Nihayet Einar 1930 yılında cinsiyetini değiştirerek Lili’yi hayatının her anında, en az ruhunda olduğu kadar bedeninde de yaşatmaya karar verdi. Uzman Seksolog Magnus Hirschfeld’in kontrolünde Berlin’de gerçekleşen ilk operasyonla Wegener’in testisleri alındı. Ameliyat Almanya ve Danimarka basınında büyük sansasyon yarattı. Zira, dünyada bir ilki gerçekleştiren Wegener, yeni “daimi” adıyla Lili Elbe, dünyanın ilk transeksüeli olarak tarihe geçmişti bile. Lili artık tamzamanlı bir gerçeklikti. Ancak Einar’ın ölümünden doğan Lili, yeni çalkantılar ve tersyüz oluşlar demekti. Ameliyatın akabinde Gerda ve Lili, iki kadının evli olması yasalara ters düştüğü için, uğruna onca yükün altına girdikleri evliliklerini bitirmek zorunda kaldılar. Gerda İtalyan bir diplomatla evlenip, Fas’a yerleşirken, Lili kim olduğu bilinmeyen bir erkekle ilişki yaşamaya başladı ve ressamlığı bıraktı. Lili’ye göre bu yetenek, Einar’da vardı; onda değil.
Derken penis yerine yumurtalıkların yerleştirildiği ikinci ameliyat, hücre uyuşmazlıkları ve diğer komplikasyonları bertaraf etmek için, ölüm tehlikesi kuvvetle muhtemel olmasına rağmen girişilen üçüncü ve dördüncü müdahaleler… Lili gerçek bir kadın olabilmesi için yumurtalık naklinin şart olduğunu düşünüyor, böylelikle, 49 yaşında olmasına rağmen, ona evlenme teklif eden sevgilisine bir çocuk verebileceğini umuyordu. Onu anneliğe götüreceğini düşündüğü beşinci operasyon için İsviçre’ye giden Lili, ameliyattan kısa bir süre sonra öldü. Söylenene göre ölüm nedeni, “doku uyuşmazlığı”ydı. Dresden’de ameliyatına giren doktorlardan biriyse, Elbe’nin ölümünün ardından oldukça ilginç bir iddia attı ortaya: "Elbe hermafroditti. Yani hem kadın hem erkek organı taşıyordu. Ayrıca vücudunda gelişmemiş yumurtalıklar ve çok sayıda kadınlık hormonu da tespit ettik.”
Lili Elbe’nin ölümünden eski karısı Gerda’yı sorumlu tutanlar da oldu: “Einar’a kadın kıyafetleri giydirerek, Lili’yi ortaya çıkaran odur. Einar’ı o öldürdü!” O sırada Fas’ta olan Gerda ise eski kocasının, kendi tabiriyle “zavallı, küçük Lili”sinin ölüm haberini aldığında yıkıldı. Kısa bir süre sonra eşinden ayrıldı. Einar’la tanışıp, evlendikleri şehir olan Kopenag’a döndü. Burada küçük bir kiralık daireye kapanıp kendini alkole veren Gerda, Lili’den dokuz yıl sonra, 1940’ta öldüğünde, kariyeri çoktan silinmiş, yalnız bir kadındı. Ölüm haberi, gerek gören bazı gazetelerin arka sayfalara iliştirdiği küçük birer ilandan ibaretti sadece.

Popüler kültürde Lili Elbe


Lili Elbe’nin trajik yaşamı popüler kültürü de ziyadesiyle besledi. 2001’de David Ebershoff’un, Lili Elbe’nin yaşamını ve Gerda’yla sansasyonel evliliğini kaleme aldığı The Danish Girl (Danimarkalı Kız) adlı roman, tüm dünyada “çok satanlar”dan oldu ve birçok dile çevrildi. Roman şimdi de, aynı isimle beyazperdeye aktarılıyor. Tomas Alfredsson’ın yöneteceği filmde Wegener’in hem kadın hem erkek halini Nicole Kidman’ın canlandıracağı geçtiğimiz haftalarda basına duyuruldu. Gerda rolü içinse Charlize Theron düşünülmüştü ancak kendisi rolü kabul etmemiş. Şimdi Gerda’yı kimin oynayacağı muallakta. Gelelim müzik dünyasına… The Stripper Project’in 2008 yılında piyasaya sürdüğü “Filthy Wonderful”ın ilham kaynağı da Lili Elbe’den başkası değil.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder